“… vahyin yakıcı şahaplarına atmosferlik yapan, peygamberlerin
fetanetidir. Zaten din dediğimiz de budur. İlâhî tenezzülât, beşerin idraki seviyesine indirilmiştir. Bunu da yapan, peygamberlere ait
mantık, yani
fetanettir. Onun içindir ki,
fetanet, her peygamberde bulunması gereken bir sıfattır ve sadece peygamber olanda bulunan bir
mantıktır ki, bu
mantığı ‘deha’ kelimesiyle ifade etmek de doğru değildir. Yani peygamberin mantığı, bütün mantıkların üstündedir ve ona da
fetanet denir. Eğer peygamberlerde
fetanet olmasaydı, düşmanların itirazlarına, dostların da sorularına maruz kalan bu insanların karşılarına çıkan bunca meseleyi izah ve tefsir etmeleri nasıl mümkün olacaktı ki? Böyle bir imkânsızlık da hiç şüphesiz,
dinin anlaşılmaması gibi bir neticeyi doğuracaktı. Bu takdirde ise, dinin tekliflerinin bir mânâsı kalmayacak,
dinin teklifleri kalmayınca da, insanın yaratılması abes olacaktı. İşte bütün bu menfî neticelerin olmaması, peygamberlerin harikulâde bir mantıkla donatılmalarına bağlıdır. Evet, peygamberler, bütün müşkilleri gayet rahatlıkla çözen bir
fetanetle serfiraz kılınmışlardır.”
2)