“
İnsanın terakki adına vird-i zeban ettiği esmânın, yine onun,
mahiyet, kabiliyet ve gerçek kimliği ve
Allah tarafından onun mahiyetine konan renklerle çok alâkası vardır. Meselâ ben ne kadar çok istesem de bir başkasının seviyesini yakalamam mümkün değildir. Çünkü o, doğrudan doğruya duru ve berzahsız esmâ-i ilâhiye, sıfât-ı ilâhiye ve şe’n-i Rubûbiyet’e açık bir
insandır ve âdeta peyke binmiş gibi
Allah’a yükselir. Bu
hakikat, Yirmi Dördüncü Söz’deki
Zühre,
Katre,
Reşha meselelerinde ifade edilmiştir.
Zühre yırtılsa, dökülse ve parçalansa da güneşle olan münasebetini değiştiremez. Çünkü güneş, onun renklerinde istihale ederek kendisini ona hissettirir. Yine
katre, ne yaparsa yapsın bir
reşhanın güneşle münasebetini yakalayamaz. Çünkü o bir cisimdir ve onu, ancak gözbebeğinin içine alabilir.”
4)