Bu zaviyeden ‘
gaybet’e varlıkta câri olan ahkâm ve ahvâlden kalbin tecerrüdü veya
hak yolcusunun, ilâhî vâridat sağanağına mazhariyetle, nefse ait ahvâlden tamamen gâib olması da diyebiliriz ki, böyle ilâhî vâridlerin temâdisi, göz kamaştırıcılığı ve tecellî-i Zât’ın kalbi tamamen istilâ etmesi sebebiyle sâlikte hem hâzır hem de gâib olma hâli beraber yaşanır. Buna, şiddet-i zuhûrdan ötürü bakarken görememe, dinlerken duyamama, düşünürken de
hayret teşettütüne düşme de diyebiliriz. Böyle bir durumda hak yolcusu için
huzur aynen
gaybet olur,
gaybet de
huzur hâline gelir. Hazreti Yusuf karşısında Mısırlı kadınların, dil-dudak, el ve bıçaklarını birbirine karıştırmaları, karıştırıp bıçakları ellerine çalmaları bu konuda iyi bir misal teşkil etse gerek. Evet, O’nun Cemali’nin gölgesinin gölgesi… olan Hazreti Yusuf’un çehresini müşahede, bir ölçüde
huzuru gaybete,
gaybeti de
huzura çevirebiliyorsa, O’nun ‘Sübühât-ı vech’inin başları nasıl döndüreceği ve bakışları nasıl bulandıracağı izahtan vâreste olsa gerek.