“Bir kısım ehl-i zevk ve şevk sülûkünde fahrı, nazı, şatahatı, teveccüh-ü nâsı ve merciiyeti;
şükre, niyaza, tazarruâta ve nâstan istiğnâya tercih etmekle vartaya düşer. Hâlbuki en yüksek mertebe ise
ubûdiyet-i Muhammediye’dir ki, ‘Mahbubiyet’ unvanıyla tâbir edilir. Ubûdiyetin ise sırr-ı esası; niyaz,
şükür, tazarrû,
huşû,
acz,
fakr, halktan istiğnâ cihetiyle o hakikatin kemâline mazhar olur.”
4)