“Nefis, insanın özüne, kendisine denir… Ayrıca nefis kelimesi,
kalb ve
ruh mânâlarına da gelmektedir. Şeriat ıstılahında ise nefis; insanın gazap, şehvet gibi kuvvelerine, hayvanî arzularına esas teşkil eden temel unsurdur. O, saflaştığı zaman insana hizmetçi hâline gelebildiği gibi, saflaşacağı âna kadar da insanın mücadele aşk ve şevkinin zembereği vazifesini görmektedir. Onun için, insanı sürekli fenalıklara yönlendirene nefs-i emmâre; bir ileri bir geri değişimler arenasında ama yaptığı olumsuzluklardan rahatsızlık duyana nefs-i levvâme; ötelere açık,
ilhamla müeyyed olana
nefs-i mülheme; sıçrayıp tam
itminana ulaşıp huzur soluklamaya durana
nefs-i mutmainne; onun Hak’tan razı olduğu hâline
râdiye ve nihayet Hakk’ın da kendinden razı olduğu ufka
mardiyye; derken zılliyet plânında enbiya ufkunun vârid ve mevhibelerine açık ve her şeyi ‘min haysü hüve hüve’ temaşa eden nefse de zâkiye veya
sâfiye denmektedir.”
7)