3) “
Âlem-i Ceberut: İlâhî isim ve sıfatların tecelli alanı olarak bilinir. Ona; âlem-i vahdet, berzah-ı kebir,
hakikat-ı Ahmediye, ruh-u a’zam, ruh-u küllî, zıll-i evvel de denmektedir. Bazı
sofiye,
âlem-i ceberûtu tamamen esma ve sıfat dairesinden ibaret görüp, onu
âlem-i lâhut ve
rahamût arasında veya
lâhut ve
melekût ortasında bulunan ilâhî kudret ve azamet âlemi olarak yorumlamıştır. Bu âlemin semavî ve manevî olduğunda şüphe yok. Ancak böyle bir âlemin, Hermes’in semavî mülâhazaları ve Eflatun’un İdeler alemiyle münasebetinin olmadığı da açıktır. İbrahim Hakkı Hazretleri’ne göre
ceberut âlemi, bütün âlemlere nazır,
kürsînin üstünde ve
arş-ı a’zamın altında -altla-üstle her ne kastediliyorsa- manevî bir âlemdir.”
7)