“… herkesi korkutan, en korkunç tevehhüm edilen
ölümün yüzüne baktım, nur-u Kur’ân ile gördüm ki;
ölümün peçesi gerçi karanlık, siyah, çirkin ise de; fakat mümin için asıl sîması nuranîdir, güzeldir gördüm. Ve çok risalelerde bu hakikati kat’î bir sûrette isbât etmişiz. Sekizinci Söz ve Yirminci Mektup gibi çok risalelerde izah ettiğimiz gibi;
ölüm idam değil, firâk değil, belki hayat-ı ebediyenin mukaddimesidir, mebdeidir ve vazife-i hayat külfetinden bir paydostur, bir terhistir, bir tebdil-i mekândır.
Berzah âlemine göçmüş kâfile-i ahbaba kavuşmaktır. Ve hâkezâ bunlar gibi hakikatler ile
ölümün hakikî güzel sîmasını gördüm. Korkarak değil, belki bir cihetle müştâkâne
mevtin yüzüne baktım. Ehl-i tarîkatça râbıta-yı
mevtin bir sırrını anladım.”
7)