“
Tevekkül; sebepler dairesinde arızasız esbâba riâyet edip, sonra da Kudreti Sonsuz’un üzerimizdeki tasarrufunu intizardır ki, iki adım ötesi, çok Hak dostu tarafından ‘gassâlin elindeki meyyit’ sözüyle ifadelendirilen
teslim mertebesidir. Birkaç kadem ötede ise, her şeyi bütün bütün
Allah’a havale edip, yine her şeyi O’ndan bekleme makamı sayılan
tefviz gelir.
Tevekkül, bir başlangıç,
teslim onun neticesi,
tefviz de semeresidir. Bu itibarla da,
tefviz hem daha geniş hem de müntehîlerin
hâline daha uygundur. Zira onda, insanın, kendi havl ve kuvvetinden teberri etmesinin -ki bu
teslim mertebesidir- ötesinde, لاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللهِ ufkuna ulaşıp, o kenz-i mahfîyi her an içinde duyması ve kendi güç, kuvvet ve servetine bedel, لاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللهِ olan cennetin hususî hazinelerine sahip olması ve onlarla gınâya ermesi söz konusudur. Diğer bir mânâda bu,
hak yolcusunun, vicdanındaki nokta-i istinat ve nokta-i istimdadın ihtarıyla,
aczini,
fakrını duyup, hissettikten sonra ‘Tut beni elimden; tut ki, edemem Sensiz!’ diyerek o biricik güç,
irade ve meşîet kaynağına yönelmesidir.