Cenâb-ı Hakk'ın ulûhiyetine
rızâ, O'nu sevmek, O'na karşı saygılı olmak, O'na yönelmek ve beklediklerini de yalnız O'ndan beklemek.. rubûbiyetine
rızâ, hakkımızdaki takdir ve tedbirlerini gönül rahatlığıyla karşılamak, başlangıcı acı görülen hadiselerde, o hadise ile gelen şokun atlatılacağı âna kadar sükûtu ihtiyar edip acele karar vermemek.. ve kulları hakkındaki tasarruflarında O'na inanıp O'na güvenmek, dolayısıyla da O'nun yaptığı her şeyden hoşnut olmak şeklinde.. Nebînin elçiliğine
rızâ ise, bilâ kayd ü şart O'na teslim olup, O'nun hedy ü hidâyetini kendi hevâ ve hevesinin önünde tutmak,
akıl,
mantık ve muhâkemesini O'nun emrine vermek ve kendi zekâsını, O'nun ilâhî vahyi kucaklayan engin fetânetinin aynası hâline getirerek, gölgeye değil asla yönelmek mâhiyetinde..
İslâm'dan razı olmak ise, وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ اْلإِسْلاَمِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ ‘Her kim İslâm'ı bırakıp da başka din ararsa, o aslâ kabul olunmaz.’ esasından hareketle, dînin, ferdî, ailevî, içtimâî, idârî hayata
hayat yapılması şeklinde özetlenebilir.”
2)