Amma ‘
Kitab-ı Mübin’ ise, âlem-i gaybdan ziyade, âlem-i şehâdete bakar. Yâni, mâzi ve müstakbelden ziyade, zaman-ı hâzıra nazar eder ve
ilim ve emirden ziyade, kudret ve irâde-i ilâhiyenin bir unvanı, bir defteri, bir kitabıdır. ‘
İmâm-ı Mübîn’
kader defteri ise, ‘
Kitab-ı Mübîn’ kudret defteridir. Yâni: Her şey vücûdunda,
mahiyetinde ve sıfât ve şuûnâtında kemâl-i sanat ve intizamları gösteriyor ki; bir kudret-i kâmilenin desâtiri ile ve bir irâde-i nâfizenin kavanini ile vücûd giydiriliyor. Sûretleri tayin, teşhis edilip; birer miktar-ı muayyen, birer şekl-i mahsus veriliyor. Demek o kudret ve irâdenin küllî ve umumî bir mecmua-yı kavanini, bir defter-i ekberi vardır ki; her bir şeyin hususî vücûdları ve mahsus suretleri ona göre biçilir, dikilir, giydirilir. İşte şu defterin vücûdu ‘
İmâm-ı Mübîn’ gibi
kader ve
cüz-ü ihtiyârî mesâilinde isbat edilmiştir. Ehl-i
gaflet ve
dalâlet ve
felsefenin ahmaklığına bak ki: Kudret-i fâtıra’nın o levh-i mahfuzunu ve
hikmet ve irâde-i rabbâniyenin o basîrâne kitabının eşyadaki
cilvesini, aksini, misâlini hissetmişler. Hâşâ, ‘tabiat’ nâmıyla tesmiye etmişler, körletmişler. İşte
İmâm-ı Mübîn’in imlâsı ile, yâni
kaderin hükmüyle ve düsturu ile kudret-i ilâhiye, îcad-ı eşyada her biri birer
âyet olan silsile-i mevcudatı, ‘
levh-i mahv, isbat’ denilen zamanın sayfa-yı misâliyesinde yazıyor, îcadediyor, zerrâtı tahrik ediyor. Demek harekât-ı zerrât; o kitabetten, o istinsahtan; mevcudat
âlem-i gayptan âlem-i şehâdete ve
ilimden kudrete geçmelerinde bir ihtizazdır, bir harekâttır.”
8)