“
İbadet ü taatin kabulüne gelince; ibadet her mü’min için bir vazifedir.
Namaz kendi şartları içinde kılınırsa
Allah kabul buyurur. Ancak hemen şunu da ifade etmeliyim ki,
din bir bütündür. Mesela, bir camiyi düşünecek olursak cami, duvarları, kubbeleri, direkleri, sütunları ve tavanıyla bir bütündür. İşte
din de böyle bir bütündür. Şayet namaz, bu organizmanın parçalarından birisi ise, ki öyledir,
zekât da onun ayrı bir parçasıdır. Nitekim Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) namaz için ‘
dinin direğidir’ buyurur. O zaman
dini bir bina olarak düşünecek olursak namaz o binanın direği hükmündedir. (Vâkıa, bu hadis tenkit edilebilir. Ancak hadisin hasen derecede olduğunu söyleyenler de vardır.) Şimdi,
dinin rükünlerinden herhangi birisini yapan bir kimse,
din binasının bir rüknünü ikâme etmiş olur. Mesela,
namaz kılan direği dikmiş,
oruç tutan ise duvarları yapmış demektir. Şayet konu-komşuyu rahatsız etmeme,
din binasının zemini ise böyle yapılmadığı takdirde bir esas muallâkta kalmış sayılır. Yahut bir kimsenin çevresini rahatsız etmemesi
din binasının tavanı hükmünde ise çevre rahatsız edildiği zaman da kişi binanın içindeki şeyleri çürümeye terk etmiş demektir. Binaenaleyh
insan ibadet ü taat yaparsa sevap, menhiyat irtikâp ederse günah kazanır. Menhiyat irtikâp etmeyip ibadet ü taat yaparsa tamamiyetle her şeyi çürümeden korumuş olur. Buraya kadar söylenenler konunun bir yanını teşkil etmektedir.”
10)