“Hiç hatırına gelmesin ki; şu hilkatte cârî olan nâmuslar,
kanunlar kâinatın hayattar olmasına kâfi gelir. Çünkü; o cereyan eden nâmuslar, şu hükmeden
kanunlar, itibarî emirlerdir, vehmî düsturlardır;
ademî sayılır. Onları temsil edecek, onları gösterecek, onların dizginlerini ellerinde tutacak
melâike denilen ibâdullah olmazsa o nâmuslara, o
kanunlara bir vücûd taayyün edemez, bir
hüviyet teşahhus edemez, bir
hakikat-i hariciye olamaz. Hâlbuki: ‘
Hayat, bir
hakikat-i hariciyedir. Vehmî bir emr,
hakikat-i hariciyeyi yüklenemez.’”
13)