“Ramazan-ı Şerif, âdeta bir
âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır ve uhrevî hâsılat için, gayet münbit bir zemindir ve neşv ü nemâyı a’mâl için, bahardaki mâh-i nisandır. Saltanat-ı rubûbiyet-i ilâhiyeye karşı,
ubûdiyet-i beşeriyenin resmî geçit yapmasına en parlak, kudsî bir bayram hükmündedir. Ve öyle olduğundan, yemek-içmek gibi nefsin
gafletle hayvanî hâcâtına ve mâlâyânî ve
hevâ-perestâne müştehiyâta girmemek için oruçla mükellef olmuş. Güya, muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut
âhiret ticaretine girdiği için, dünyevî hâcâtını muvakkaten bırakmakla, uhrevî bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir ruh vaziyetine girerek; savmı ile, samediyete bir nevi aynadarlık etmektir. Evet Ramazan-ı Şerif; bu fâni dünyada, fâni ömür içinde ve kısa bir
hayatta bâki bir ömür ve uzun bir
hayat-ı bâkiyeyi tazammun eder, kazandırır.”
10)