“İşte o
İslâmiyet ve şeriat, öyle bir tarzda
muhit ve mükemmeldir ve öyle bir surette
kâinatı kendiyle beraber tarif eder ki; onun mâhiyetine dikkat eden elbette anlar ki; o
din, bu güzel
kâinatı yapan Zâtın, o
kâinatı kendiyle beraber tarif edecek bir beyannamesidir ve bir tarifesidir. Nasıl ki bir sarayın ustası, o saraya münasip bir tarife yapar, kendini vasıflarıyla göstermek için bir tarife kaleme alır. Öyle de, din ve şeriat-i Muhammediyede (a.s.m.) öyle bir ihata, bir ulviyet, bir hakkaniyet görünüyor ki,
kâinatı halk ve tedbir edenin kaleminden çıktığını gösterir. Ve o
kâinatı güzelce tanzim eden kim ise, şu
dini güzelce tanzim eden yine Odur. Evet, o nizam-ı ekmel, elbette bu nazm-ı ecmeli ister.”
1)