“
Sidr, lügat itibarıyla Arabistan kirazı demektir. Ayrıca bu kelime, hayret ve göz kamaştırma mânâlarına da gelmektedir. ‘
Sidretü’l-Müntehâ’ ise sınır, serhat ve imkân âleminin hududu gibi görülmektedir. Onu, fânîlerin ulaşabilecekleri en son nokta diye yorumlayanlar da olmuştur. Müfessirîn-i kiram değişik ehâdis ve âsârı değerlendirerek
Sidretü’l-Müntehâ’yı, yedinci semânın üstünde,
Arş’a yemînen mücavir, altından müttakilere vaadedilen
Cennet ırmaklarının fışkırdığı bir şecere-i mübareke şeklinde resmederler. Efendimiz (aleyhi ekmelüttehâyâ) onun ihata alanını anlatırken ‘Gölgesinde bir süvari yetmiş sene at koştursa, yine de o gölgeyi kat’edemez; onun yaprağı bir milletin bütününü kaplayabilir.’ buyururlar ki, bu ifade kesretten kinayedir. Daha büyük rakamlarla ifade ettiğinizde de mübalâğada bulunmuş sayılmazsınız. Zira
Sidre, bütün hilkat âleminin
âlem-i emir ufkunda bir serhaddi mesabesindedir. Orada imkân âlemi sona erer.. her yana ser çekmiş varlığın dalı, yaprağı, sürgünü gider oraya dayanır.. ruhânîlikte derinleşen rabbanîlerin,
melekût-u eşyâya nüfuz edebilen müterakkî gönüllerin nazarları ancak oraya varabilir; nazar-kadem vahdetine ulaşmış kümmelîn gider oranın eşiğine takılır ve orada herkes hayretle soluklanmaya durur. Zira, daha ötesi gayb âlemleri alanına girer ki ona da Allah’tan başka kimse muttali değildir.