“Böyle bir
sâlik, Hak’tan gelen bu vâridlerin
şuurunda ise ‘lutfun da hoş, kahrın da hoş’ mülâhazasıyla, sürekli rızâ soluklar,
itminan içinde oturup kalkar ve
teslimiyet,
tevekkül,
tefvîz vadilerinde ‘
sika’ avlamaya çalışır… Hak’tan gelen bu esintileri, şart-ı âdi plânında, -hususiyle de
irade ve
ihtiyarın müdahalesi esas olan konularda kaçırılan fırsatlar gibi fevt edilmesi- ‘ebrâr’ ve ‘mukarrebîn’e göre hata sayılabilir ve kalbin Hak’la muamelesinde irtifa kaybetmesinden ötürü de herkesin derecesi ölçüsünde cezalandırılabilir; cezalandırılabilir, zira bu seviyedeki
hak yolcusu zamanın en küçük parçalarını bile, behemehâl en rantabl şekilde değerlendirme, birleri binlere yükseltme gayreti ve niyeti içinde bulunma mecburiyetindedir. Aslında bundan dolayıdır ki tasavvuf ıstılahında
sofîye ‘ibnü’l-
vakt’ denilmiştir.”
5)